4 Ocak 2008 Cuma

LUDWİG MİES VAN DER ROHE

Bu yapı Corbusier’in yapılarında olduğu gibi geleneksel şekilde temel duvarlarıyla yere bağlı olmayıp çelik kolonlar üzerinde topraktan ayrılmış camdan, saf, yalın, dikdörtgen bir prizmadır. Sanatçı bütün eserlerini en ince noktasına kadar düşünmüş ve tasarladığı “cam kutular” usta bir kuyumcunun yonttuğu kristaller gibi değerlendirilmiştir. Van der Rohe’un eserlerini iki şekilde inceleriz: 1-1937yılına kadar süren Avrupa’daki çalışmaları:Berlin (1919-1921) : 2cam gökdelen projesiStuttgart (1927) : Weissenhof SitesiKrefeld (1928) : Lange eviBarcelona (1929) : Almanya PavyonuÇekoslavakya (1930) : Tugerdhat Evi“ (1931-1938) : Avlulu Ev Projeleri2-1937 yılında politik baskılar sonucu Almanya’yı terk edip ABD’ye yerleşir ve çalışmalarını burada sürdürür.İllinois Teknoloji EnstitüsüChicago Konutlar (1948-1951-1957)Farnsworth Evi (1950)Almanya (1953) : Mannheim Tiyatro BinasıChicago (1954) : Kongre Salonu ProjesiKüba (1959) : Bacardi BürosuNewyork : CitrohanBerlin (1968) : Milli GaleriRohe tüm bu eserlerde daima dikdörtgen prizmatik formları yalın ve saf biçimde kullanmış ve düşüncesini şöyle açıklamıştır “Biz formel problemlerle uğraşmayı kabul ediyoruz.” Böylece mimari formu en baştan kabul eden sanatçı için formel problemler gerçekten söz konusu değildir. Sanatçı yaptığı işi “ilginç olmak istemiyorum, iyi olmak istiyorum” sözleri ile özetler. Oysa dönemin ünlü bir eleştirmeni sanat eserini şöyle tanımlar:” sanat eseri dinamik olmalıdır seyircinin dikkatini çekmeli, heyecanlandırmalı, belli bir duyguyu hayata geçirmelidir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder